YOK BUNUN BAŞLIĞI

Yine bitti işte. Alışmıştım halbuki bitmelere. Nasıl böyle hazırlıksız yakalandım? Söz vermiştim kendime ağlamayacağıma dair; yalan oldu.

Ondan değil sandım uyuyamayışımı, onu bunu aramamı, bulmaca çözmemi. Onu arıyormuş meğer içimin bir yeri saatlerdir.

Mantıksal… Duygusal… Kafam karışık, gönlüm karışık…. Beni böyle kabul etsin istedim, çok şey mi istedim?

İnsanlara anlatamıyorum derdimi. Biliyorum benim suçum. Öğretmek, anlatmak benim işim ama yanlış meslek seçtiğimi yeni farkediyorum. Ben gerçekçilik diyorum, onlar umutsuzluk demekte ısrar ediyorlar. Ya gerçek olan tek şey umudun olmadığıysa?

Biliyorum, aramayacaksın beni. Ben de seni aramayacağım. Kaçacağım senden, görmeyeceğim bir daha. Yaşıyor musun, öldün mü haberim bile olmayacak. Sonra insanlar gelecek, kapının dışında duran. Sonra gidecekler. Sonra biri gelecekkapıdan giren, sonra o da çıkıp gidecek. Sonra yine insnalar gelecek kapının dışında duran…

Böyle devam edecek. Ben yorulucağım. Dinleneceğim. Şarj olacağım. Devam edeceğim. kapının bu tarafında duran insanlar da gidecek bir bir. sonra yalnızlığımla başbaşa kalcağım. ‘Ne oldu bana?’ diyeceğim. Cevap yok…

Çok mu şey istedim? Şu yalnızlığımın bir kenarında dur istedim. Haklısın, çok şey istedim. Çünkü tek yalnız insan benim, içi çelişkilerle dolu olan tek insan benim. Haklısın, bunları hiç düşünmeden yaşayan insanlar var. Onlara gideceksin. Düşüncesiz, ruhsuz ama sorunsuz bir hayat geçireceksin.

Haklısın, seni bunlardan mahrum edemem. Yoluna taş koyamam. Çekilip kenara gitmeni izlemeliyim. İçimden sarılmak gelse de, ‘gitme!’ demek gelse de, ‘sokak soğuk’ diye haykırmak gelse de güle güle….